12 Aralık 2012 Çarşamba

MIKULÁS ( MACAR NOEL BABA )



Bu kelimeyi sanırım sadece Macarca bilenler tanır (biraz araştırdım, asılda  kelime Çekçe'den geliyor, ama Slovakça'da da Mikulas olarak geçiyor, hatta Lehçe'de de çok benzer) ama Noel Baba desem herkes anlar.
İşte geldik 6 Aralık'a; Macaristan'daki çocukların bütün sene boyunca en çok bekledikleri günlerden biri! Çünkü 5 Aralık akşamı bütün çocuklar çizmelerini iyice parlatıp pencereye koyar ve ertesi sabahı sabırsızlıkla beklerler. Mikulás kimine çikolata, mandalina, fındık, elmayla dolu poşetler, kimine  de oyuncak yada kurutulmuş küçük ağaç dalları getirir. Tabii herkesin hediyesi  sene boyunca performansa göre olur.

Mikulás artık pencereden geliyor, çünkü modern dünyamızda bacadan geçmek epeyce tehlikeli oldu, malum şofben bacaları da aynı yere çıkıyor :)  Evet, Mikulás genellikle gecenin karanlığı çökünce, çocuklar uykuya daldıklarında geliyor. Veee poşetini (ambalaj kesinlikle lazım, çünkü ayak kokulu çikolatayı kim ister ki?) çizmelere yerleştiriyor. Bazi ailelerde akşam, çizmeler temizlendikten ve pencereye konulduktan sonra anneler, babalar güzel bir operasyonla çocukları odadan çıkartıp  dikkatlerini çizmelerden uzaklaştırıyor ve çocuklar odaya döndüklerinde Mikulás hediyelerini bırakıp gitmiş oluyor! Nedense Noel Baba geldiğinde çocuklar etrafta olmuyor! Tüh!


Bir de Mikulás kılığına giren ebeveynler, büyük çocuklar var. Bu tür organizasiyonlar daha çok okullarda, anaokullarında, anne babaların işyerinde oluyor ve Mikulás hala onun varlığına inanan küçüklere sorular soruyor: "Bu sene uslu muydun? Yaramazlık yaptın mı? Bana bir şey çizdin mi? Şarkı söyler misin?" Ve tabii eninde sonunda cevap ne olursa olsun Mikulás herkese mikulás poşetini veriyor!


Avrupa'da bu geleneğin kökü şöyle anlatılıyor: Piskopos Aziz Nikola çok iyi kalpli bir adam. Bir gece kiliseden çıkıp evine giderken  bir yoksul adamın penceresinden yükselen seslere tanık oluyor. Zavallı adam yeterli parası olmadığı için büyük kızını evlendiremediği için üzülüyor ve kızları da babalarını teselli ediyorlar. Bunu gören Aziz Nikola onlar uykuya daldıktan sonra tekrar geliyor ve pencerelerine bir kese dolusu altın bırakıyor. Yoksul adam bu parayla büyük kızına çok güzel bir düğün yapıyor. Ve böylece Aziz Nikola ile başlayan yardımlaşma hareketi, zaman içinde çok değerli ve mutluluk verici bir paylaşıma dönüşüyor.


Bu güzel efsanenin zaman içinde nasıl zenginleştiğinin en güzel örneklerinden biri de küçük ağaç dallarımız. VİRGÁCS adı verilen bu dalları Mikulás'a yardım olsun diye her zaman dolabımda saklıyorum ve her sene  zamanı geldiğinde bu dallar Mikulás tarafından kızlarıma veriliyor. İşin güzel tarafı onlar bir yıl öncesini hatırlamıyorlar! Ve hep aynı heyecan yaşanıyor. Gelelim bu küçük dalların anlamına. Bu dalları herkes çocukluğu boyunca en az bir kez almıştır. Ya da çok haylazdır ve çocukluğu boyunca çokça almıştır :) Çünkü bu dallar sadece 'yaramaz' çocuklar içindir!



Geçen haftasonu biz de Macar Başkonsolosluğu'na gittik ve Mikulás'ı gördük, ona resim yapıp, şarkı söyleyip sevindirdik. Mikulás da bize güzel kırmızı poşetlerimizi verdi.
Etkinlik başlamadan önce - kızım yanımdayken - biraz hazırlık yapmak için genç bir görevliye müsait bir oda sordum. O da aynen şöyle cevap verdi: 'Benim odam pek müsait değil, çünkü ne zaman üstümü değiştirmem gerekecek bilmiyorum, haber bekliyorum!' Hoppaaa, işte bugünün Noel Babası karşımızdaydı! Kızıma hiç belli etmeden boş bir yer aramaya devam ettik. Neyse ki bizimki uyanmadı diye düşündüm, çünkü hiç tepki vermedi.  Ama başbaşa kalınca:
'Anne, ben Mikulás'ın kim olacağını biliyorum. Sana göstereceğim!' demesin mi? Hala tepkim yok, düşünüyorum... Mikulás'ın gerçek olmadığının farkına varmaları bu sene mi olacak? Hala susuyorum... çünkü onların Mikulás'a bir süre daha inanmalarını istiyorum. 

Ben çok iyi hatırlıyorum, çocukluğumuzda Aralık ayı benim ve kardeşim için ne kadar heyecan vericiydi, hem Mikulás hem de Noel'de İsa (bu da Macarlarda ayrı bir hikaye) geliyordu ve elleri hiç bir zaman boş değildi. O anda bizi çağırdılar, şarkı söyleyip Mikulás'ı bekleyeceğiz. 
Bir şarkı, iki şarkı, artık çoçuklar sabırsızlanmaya başladılar. Hadi Noel Baba, gel artık! Ve işte o an geldi, çocukların hepsi hem şaşkın hem de yüzlerinde hafif bir gülümseme var. Bizim kahramanımız koca ak sakallı, hem de gözlük takıyordu, gösterişli bir kostümü vardı, kardeşim olsaydı ben de tanıyamazdım:)  Büyük kızıma 'O ağabey miydi?' diye soruyorum, düşünmeye başlıyor, ve ben de biraz dolduruyorum 'Mikulás'ın çok işi var, boş duramıyor, bence şimdi burada da çok az kalacak, çünkü daha çok yere gitmesi gerekiyor.' O da bir gün önce Noel Baba'ya hazırladığı resmiyle sıraya giriyor.....


Noel Baba’ya inanarak büyüyen çocuk sayısı dünyada iki milyar civarındaymış. Sadece İslam'da değil, Musevi, Hindu ve Budist inançlarında da Noel Baba bulunmuyor. Noeli kutlayan birçok ülkede sokaktaki insanın bilmediği ve benim de Türkiye’ye yerleşince öğrendiğim gerçek ise İncil’deki Aziz Nikola’nın bugünkü Antalya yakınlarındaki Demre’de yaşadığı, iyilik severliği, çocuk severliği, batı doğu ayrımına karşı düşünceleri ve denizcilerin de kurtarıcısı olmasıyla tanınmış bir Piskopos olmasıymış. Çok zengin bir aileden geliyormuş ve kendisine kalan tüm mirası muhtaçlara, hastalara ve sıkıntı içindeki insanlara harcarmış. Bir süre sonra cömertliği ve kendisini gizleyerek fakirlere verdiği hediyelerle ünlenmiş.


Temeli Aziz Nikola'ya dayanan bu gelenek benim için ve tabii kızlarım için o kadar mutluluk verici ki, dilerim ileride torunlarım da en az bu kadar inançlı ve heyecanlı olurlar.


Teşekkür ederiz Aziz Nikola ve sana bütün kalbimizle hala inanıyoruz :)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder