29 Aralık 2012 Cumartesi

Sağlıklı tarifler?


Günlük hayatın koşuşturmacasında yeterince sebze, meyve tüketmemek en büyük sıkıntılarımızdan biri. Basit gibi görünen beslenme ihtiyacımızın doğru giderildiğindeki faydalarını ve ihmal edildiğindeki zararlarını hepimiz biliyoruz. Blogdaki yazılarımızda daha fazla çiğ yemek, yani sebze ve meyve tüketme alışkanlığı kazanabilmek için kolayca uygulayabileceğimiz tarifler paylaşmak istiyoruz. Burada göreceğiniz tariflerin hemen hemen hepsi, tabii yaramaz tarifler hariç, geleneksel mutfaktan vazgeçebilecek ve malzeme olarak ilk sırada sebze, meyve ve kuruyemiş koyabilecek cesaretli okurlar için.
Neden sebze ve meyve yemek gerektiğinin en basit açıklamasına gelince: çok kısa sürede hazırlanabilirler! En güzel yiyeceklerden biri mevsiminde toplamış bir tabak dolusu meyve ya da yeşillik değil mi? Malzemenin tazeliği süphesiz onun besin değerini de etkiliyor. Çünkü ağacından koparılmış elmayla 3 aydır bodrumda bekletilen elma arasında ciddi bir fark var.
Taze ve çiğ tüketilebilen malzemelerin mutfağımıza getirdiği yenilik çok önemli. Bu yöntemlerle hazırlanan yemekler yüksek ısıya maruz kalmadan, yani fırın ya da ocak kullanılmaksızın hazırlanıyor ve böylece yiyeceklerde bulunan değerli besin maddeleri, vitaminler ve enzimler yok olmadan tüketilebiliyor. Böylece vücudumuz besinlerden maksimum derecede faydalanabiliyor.
Sebzeleri ve meyvaları doğanın bize sunduğu şekliyle de tüketmek en hızlı ve pratik yol ! Yikadıktan, temizledikten sonra aç karnına ve tekbaşlarına tüketsek harika olur. Ama biz, farklı lezzetlerde de nasıl faydalarını kaybetmeden tüketilebilir bunu da paylaşmak istiyoruz. Blogumuzdaki tariflerle sizlere nasıl değişik ve sağlıklı yemekler, tatlılar ve içecekler yapılabileceğini anlatacağız.
Burada vereceğimiz tarifler sağlığımız için gerçekten çok uygunlar çünkü un, yumurta, süt ürünleri ve beyaz şeker içermiyorlar. Aynı zamanda vitaminlerle, enzimlerle, liflerle dolular.
Kurutma tekniğiyle hazırlanan tatlıları buzdolabında saklayabilirsiniz Neminden arındırılmış tatlı pestillerin hazırlık süreci daha uzun sürüyor ama bununla beraber onları daha uzun zamanlarda tüketebilirsiniz. Ama unutmayın ki bütün bu ürünlerin tüketimi tazeyken çok daha lezzetli.
Bütün bu tariflere ne gerek var diyenler için konuyu birazcık açalım:

İnsan vücudunun genetik programına göre yiyecekleri en temiz ve en doğal şekilde alması ve sindirmesi gerekir. Bu olmadığında bedenimizin dengesi bozuluyor ve hastalıklar ortaya çıkabiliyor. Bunun sonucunda modern dünyamızda vitamin ve besin takviyesi sanayi hızla gelişiyor. Bu gelişme tabii ki ortalama yaşam süresini uzatıyor ancak hemen hemen herkesin hastalıkları var ve herkes bu hastalıkların semptomlarını yok etmek için farklı ilaçlar tüketmek zorunda kalıyor!
Vücudun yaşlanmasının asıl sebebi geçen yıllar değil, hücrelerimizin aç kalarak ölmesidir. Çünkü uzun seneler boyunca çoğunlukla yağlı, pişmiş, kızarmış yiyecekleri tüketiyoruz. Aslında yaşlılık hastalıkla beraber gelmeyebilir bu sadece bize bağlı. Vücudumuzu nasıl besliyoruz ve nasıl koruyoruz? Onu korumaya değer, çünkü her hayat sadece bir tane bedene sahip!
Vücudumuz kendi enzimlerini üretip, sindirimi tamamlayınca kalan fazla karbonhidratı yağa dönüştürür. Coğu zaman günü oturarak geçiriyor ve yediğimiz kadar kalori yakamıyoruz. Ve bu yağ kalça, popo ve göbek bölgesine yerleşiyor. Sonra da beyine ’acıktım’ diye sinyal gönderiliyor. Evet haklı, çünkü hala doğal, temiz ve gerçek besin maddeleriyle zengin yemeklere ulaşamadı! Ama eğer yine makarna ve et gibi karbonhidrat açısından zengin ve pişmiş yiyecekler tercih edersek aynı döngü tekrarlanıyor, böylece kilo alıyor ve hücre seviyesinde aç kalıyoruz.
Sindirim sırasında vücudumuz ağırlaşıyor, uykumuz geliyor, elimiz kahve bardağına uzanıyor ve kafamızı zar zor dik tutuyoruz. Uzun vadede besin değeri düşük yiyeceklerle beslendiğimizde hastalıklara davetiye çıkarmış oluyoruz. Doktorlarımız (ve tabii her yerden pompalanan reklamlar) vitamin ve mineral almamızı öneriyor. Ama bu bir çözum değil. Kutulardaki kapsüller elbette doğal yemeklerin yerine geçmiyor. Çiğ yemeklerin, taze sebzelerin, meyvaların ve filizlerin verdiği tazelik ve yaşam enerjisini içermiyorlar.
Oysa pişmiş yemeklerin verdiği fazlaca ağırlık ve gerilmeyi, çiğ yemekler tükettiğimizde hissetmeyiz. Çiğ yemeklerde bulunan enzimler sayesinde sindirim midenin üst kısmında başlar ve vücudumuz ekstra enzim üretmek zorunda kalmaz. Böylece vücudun ürettiği enzimler metabolizma için daha verimli hale gelir. Bunun sonucunda beyne giden kan miktarı artınca toksinlerden kurtulmak kolaylaşır ve hastalıklara karşı korunmuş oluruz. Ayrıca ağırlık ve uyku hissi yaşamayız. Besin maddelerinin emilmesiyle midemiz boşalır ve vücudumuzun tüm ihtiyacı karşılanmış olur. Artık midemiz boştur ama ’acıktım’ sinyali vermez hatta enerji seviyemiz yükselir, daha canlı ve hareketli oluruz.
Çiğ yemeklerin bir başka avantajı kanımıza ulaşınca alkali etkisini gösteriyor olmaları. Sindirdiğimiz her besin vücudumuzda asit veya alkali (baz) izler bırakır. Hani vaktiyle kimya dersinde öğrendiklerimizi hatırlarsak asit ve baz birbirinin zıddıdır ve birbirlerini yok ederek dengelerler. İnsanın kanı ne kadar çok alkali madde içerirse o kadar çok oksijen taşıyabiliyor. Kanımızda ne kadar çok oksijen olursa kendimizi o kadar iyi hissederiz. Eğer kan dolaşımımıza yeterli oksijen ulaşmazsa kendimizi yorgun hissederiz, sindirim sistemimiz yavaşlar, vücudumuzda değişik ağrılar oluşabilir ve uzun vadede ciddi hastalıklarla karşılaşabiliriz: kanser, kalp rahasızlıkları, mantarlı bir enfeksiyon gibi...
İşte vücudumuzdaki zararlı asitliği yok edecek olan alkali besinlerdir. Aldığımız besin asitli olabilir ancak önemli olan sindirim sonrası vücutta neye dönüştüğüdür. Buna en güzel örnek limondur, asitli bir gıdadır ama tüketilince bedenimizi alkali yapar. En çok alkali etkisini gösteren meyvelerimiz, sebzelerimiz: salatalık, turp, avakado, domates, kereviz, sarımsak, pancar, yeşil fasulye, havuç, kolza,
maydanoz, kuşkonmaz, ıspanak, brokoli, yeşil muz, olgunlaşmamış hindistancevizi, fesleğen, kişniş, zencefil, kuru üzüm, incir, pazı,
badem, soğan, nar, erik, ahududu, kızılcık, üzüm, hurma, limon, brüksel lahanası, karnıbahar,  karalahana, yaban turpu, bezelye. Alkali yağlar: soğuk preslenmiş, badem, avakado, hindistan cevizi, keten tohumu, zeytin, soya, balık.
Çiğ yemekler günlük hayatta gücümüzü ve konsantrasyonumuzu da arttırır.
İnsanlar yüzyıllardır sonsuz hayatın yada en azından uzun hayatın sırrını arıyorlar. Bu her derde deva iksir içimizde; yani yediğimiz yemeklerin içindeki enzimlerden başka bir yerde değil! Oysa insanlar ne bekler? Mesela hayatlarını uzatacak renkli bir tablet değil mi? Ama tablet yok, sadece bir tavsiye var: "kendi hayatını, kendin değiştir"; çiğ ve doğal yemekleri daha fazla yemeye başla. Bu sayede dinç olacaksın, sağlığına kavuşacaksın ve kronik hastalıklara yakalanma oranın oldukça azalacak..
Fakat bu çözümü uygulamaya koymak bir tablet yutmak kadar kolay değil. Üstelik bazı şeylerden vazgeçmek gerekecek. Pek çok insan böyle bir değişim için yeterli isteği duymuyor. Çünkü bu seçimde ticaret yok. Mal yok. Hazır halde satılan ve gidip alabileceğimiz bir ürün de değil ki renkli bir toz ya da içecek gibi! Ispanak ya da yeşil elma suyunu mikserde çırp, biraz su ekle ve iç. Bu kadar basit! Çok basit olduğu için de derin bir felsefesi olduğu gözlerden kaçıyor...
Haydi gelin, bu en basit ama derin felsefenin izini sürelim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder